Köyde Dügün
Köyde Düğün: Aile büyükleri Allah'ın emiri ile oğullarına kız istemeye giderler. Eğer ailenin rızası varsa biraz düşünelim derler. Daha sonra bir kaç sefer daha gidildiğinde kız verilir. Kızı vermeye rıza yoksa "Bizim size verecek kızımız yok" "Allah başka yerden kısmetini versin" bir daha gelmeyin diyerek olay orada kesilir. Istemeye gidilirken bir kutu şeker, hoşaf veya lokum götürülür, eğer kız verilmeyecekse gelen hediye dünürcülere geri iade edilir, buda işin olmayacağı manasına gelir. Hediyenin iade edilmemesi olumlu bir işaret olarak algılanır. Kızın sözünün verildiği gece camide "şerbet" içilir (Şerbet: soğuk suda şekerin eritilmesi ile hazırlanan içecek). Şerbet içildikten sonra geline beraberinde getirilen altınlar takılır. Kız tarafı erkek tarafından belli bir "Başlık Parası" ister. Başlığı yüksek bulan erkek tarafı pazarlık yaparak meblağı düşürmeye çalışır. Nihayetinde anlaşırlar, düğün günü ve yapılacak işler tesbit edilir. Aile: "kızın şerbeti içildi, kızı bugün sattık" derler.
Gelin ve damat adayları hiçbir şekilde birbirine gösterilmez ve konuşturulmazlar. Kız isteme işi tamamen "görücü usulü" şeklinde yapılır. Gelin, damadı her gördüğü yerde ondan kaçar, görünmemeye çalışır. Eğer bakar veya konşurlarsa köylü tarafından çok ayıplanır. Köyümüzde bilindiği şekilde herhangi bir nişan merasimi yapılmaz. Kız istenip sözü alındıktan sonra, köyün kadınları kalabalık olarak gelin kızın evine giderler, basma, kumaş, yazma, çorap gibi çeşitli hediyeler götürürler, Çokça oynanır, yiyip içilir ve orda gecelenip sabah dönülür. Buna “görüşüğe gitmek“ denir.
Düğünlere çağrılacak ailelere davet için kesme şekeri gönderilir buna "mum yollandı" denirdi. Böylece kesme şekerini alan aile düğüne davet edilmiş olurdu. Düğün gecesi akşamında köy kadınları en güzel elbiselerini giyerek kız evinde toplanırlar. Gelin bir sandalyeye oturtulur başı ve yüzü süslü bir duvakla örtülür ve iki kadın gelinin eline kınasını yakarlar. Bu esnada gelin yakınlarına sarılır, içler burkan ağıtlar söyleyerek devamlı ağlar. Gelinin yakınları ve gelenlerde aynı şekilde ağıtlar yakarak geline karşılık verir ve ağlarlar. Gelinin kınasından, gelen davetlilerde ellerine yakar ve gece boyunca çalınan def eşliğinde türküler söyler oynar ve eğlenirler.
Sabah geline, gelinlik olarak genelde sarı çizgili renkli üç etek, parlak kumaştan veya basmadan dikilmiş simli paça, üste işlik denen süslü ceket, başa süslü grep taç, üstünede beyaz işlemeli cember örtülür. Duvak ise kırmızı kumaştan olup tepesi toplanmış, önü kısa arkası uzuncadır. Öğlenden sonra "Gelinalmacılar" atlarla veya yürüyerek davul ve zurna çalarak, oynayarak kız evinin önüne gelirler. Gelin evinin önündeki davul ve zurna ile oyanan oyunlarla oluşturulan şenlik ortamı, gelin aşağıya ininceye kadar devam eder. Kayınbaba, ve akrabaları gelini almak için yukarı çıkarlar, fakat kız tarafı kapıyı açmazlar. Sandık parası, kuşak parası, kapı parası alınınca kapı açılır. Kızın abileri veya yakınları gelinin kollarına girerek aşağıya indirirler, gelini duvaklı haliyle ata bindirirler. Gelin bineceği atın boynuna kumaş bağlanarak süslenir. "Kız gelin gidiyor" diye tabir edilen bu olayda gelin ve damada sağdıçları her konuda yardımcı oluyorlar.
At üstündeki gelinalmacılar gelin almaya geldikleri köye girerken ve oradan ayrılırken yaklaşık 20 cm boylarında, file örgülü, üzeri sıra sıra renkli tuğ ve boncuklarla işlenmiş olan peçeyi, yüzlerine örterler. Gelinin çehiz sandığı altın bir tarafına, yatak yorganı ise diğer tarafına yüklenerek damadın evine götürülür.
Gelinalmacılar ve köylüler oynayarak davul çalarak gelini damadın evine götürürler. Gelinin kardeşleri yol boyunca gelin atının yanından ayrılmaz ona eşlik ederler. Damadın evine gelince gelin attan inmez kendisine kayınbaba veya kaynananın yapacağı bir bağıştan sonra attan iner. (verilen sözler ekseri bir koyun, inek, dana, tarla vs. olabilir). Gelinin başından bereket getirmesi için buğday ve para dökülür, gelin eve öyle girer. Ne gariptir ki gelinin geleceği gün damada köyün bütün davarları akşama kadar güttürülür, bu arada gelin alıp getirilir bundan damat adayı bihaber olur. Gelinin yolunu köyün gençleri urgan gererek kapatır, bahşişlerini alınca tekrar açarlar.
En güzel düğün kıyafetleri ile gelen kadınlar, damat evinde geç saatlere kadar birkaç kadının çaldığı def eşliğinde türkü söyler eğlenirler ve oynarlar. Kadınlar oyuna çıkarken biraz naz ederler. Yalvarılarak veya elinden çekilerek oyuna kaldırılırlar. Erkekler de damat ve davulcu eşliğinde kendi aralarında eğlenirler. Başka köylerden düğüne gelenler, köyün başına gelince silah atarlar. Bunu duyan davulcu ve zurnacı misafirlerin önüne giderler. Misafirler önde davulcu arkada çalarak düğün evinin önüne gelirler. Bu her gelen misafir için yapılır. Gelen misafirlerin sayısı çok olduğu için ekseri erkekler köy harmanında, kadınlar ise düğün evinde toplanırlar.
Erkek tarafının gelin için Boyabat’tan aldığı çeşitli hediyeler (fisdanlık ve paçalık kumaşlar, göyneklik, kazak, yazma) düğün gecesi veya sudüğününde kendisine takdim edilir. Bu hediyeler gelinin başının üzerine üstüste yığılır buna atuntu atma denir. Gelinde evinden getirmiş olduğu hediyeleri hısım ve akrabalarına dağıtır, bu bohçaya da dürü ismi verilir. Damadın evinden kız evine düğün esnasında kullanılmak için bol miktarda yiyecek ve erzak yollanır buna ise zahra denir.
Düğün başlangıcında harmanda kazanlarla keşkek pişirilir gelen misafirlere ikram edilir. Yeşil harman çayırlarında güreş müsabakaları düzenlenir. Özellikle gençlerin katıldığı güreşlerde davul ve zurna eşliğinde yapılır, birinci gelene kumaş hediye edilirdi. Damat davardan gelince bohçası odaya getirilerek dualar eşliğinde damatlık elbiseleri giydirilir, eğlence bitince gençler damadı dua ve salavat eşliğinde gerdek odasına getirirler. Sırtına vurup üstüne çiğ yumurta atarak odaya sokarlar. Ikinci gün öğlenden sonra kadınlar kendi aralarında evde ve harmanda birkaç köy insanıda gelerek erkeklerin hiç katılmadığı "sudüğünü" yaparlar. Gelinin de katıldağı bu proğramda kadınlar def çalarak, birkaç kadın oyunhavası türküleri söyleyerek bol bol oynar ve eğlenirler. Böylece yaklaşık iki gün süren düğün sona erer ve herkes evlerine dağılır.
Evlilikten yaklaşık 15 gün sonra gelin ve damat gelinin babasının evine giderler. Gerek damat ve gerekse gelin kurulan sofraya oturmaz yemek yemezler. Bunun üzerine kızın anne ve babası onlara bir hediye vadeder. Bu bir inek, dana, koyun ve buna benzer bir hediye olur. Bu hediye sözünden sonra gelin ve damat kurulmuş sofraya oturarak birlikte yemek yerler. Buna gırıtma adı verilir.
Gelen misafirleri tanıdıkları evlerine alınarak onlara ikramda bulunur. Düğün boyunca keşkek haricinde fazla bir yemek ikramı olmaz, düğüncüler ihtiyaçlarını gelen çerçicilerden karşıladıkları gibi oda da verilen yemekten de yerler. Gelin, kayınbaba kendine izin verene kadar onunla saygı icabı konuşmaz. Yöremizide birçok düğünü yapmış en meşhur davulcu "patlak", en güzel def çalıp türkü söyleyen kadın da Avzarağan‘dan "Gökmen‘in gelini" dir. Resmi nikah yapmak için Boyabat'a gidilir, belediyeye müracat edilir. Fotoğraf çektirilir bunlarla birlikte belediyede resmi nikah yaptırılır bu işleme de "izinneme" adı verilir. İzinneme 15 gün askıda kalır. Bu zaman içerisinde herhangi bir itiraz olmazsa nikah akti tam olarak gerçekleşir. 1965 yılında Ismail Karasakal’ın Reyhan Karasakal ile evlenmesinde yaşları küçük diye yapılan şikayet üzerine gelen jandarmalar düğünü iptal etmişdir.
Evlilikle ilgili yöresel bazi gerçekler
** Iş gördürmek ve tarlalarda çalıştırmak için çocuklar erken yaşlarda evlendirilirler.
** Yeni doğan bebeklere ve çocuklara iş yüzünden yeterince ilgi gösterilmez, bakılmazdı.
** Başka köylerden gelen yabancı erkekleri gören kadınlar cemberleri ile ağız ve burunlarını kapatkarak "yaşmak" çekerlerdi.
** Kadınlar hiçbir şekilde herhangi bir yere giden bir erkeğin önünden geçemez veya yolunu kesemez. O erkeğin geçmesini beklerdi. Eğer beklemeden giderse "yolumu kesti" diyerek o kadına hakaret edilir, ayıplanırdı. Bu hem kendi köyümüz hem de yabancı köyün erkekleri için geçerli olan bir kuraldı.
** Gelinler kayınbabalarının yanında hiç oturmazlar, ayakta beklerlerdi.
** Gelinler kurulan sofraya kayınbabası ve kaynanası ile beraber oturup yemek yiyemezdi.
** Yeni gelinler adet ve saygı gereği kayınbabaları ile konuşmazlardı. Sorulan soruya cevap vermez, hiçbir maruzatını anlatamazdı. Sonraki yıllarda fısıltı şeklinde konuşur buda uzun seneler sürerdi. Nihayetinde kayınbabanın isteği üzere gelin sesli konuşmaya başlar. Buna "gelinlik yapıyor" denirdi.
** Gelinler kaynanası ve kayınbabası yanında asla bebeklerine bakamazlar, emziremezlerdi. Çocuklarını sevemezler kucaklarına alamazlardı.
** Gelinler en ağır işlerde çalıştırılır, gece tam uykularını alamazlar, yeterince dinlenemezlerdi. Kaynana ve kayınbabadan eziyet görür, dövülür, hakarete maruz kalırlardı.
** Genç kızlar istedikleri damat adayları ile değil, ailenin uygun gördüğü kişilerle evlendirilirdi.