Home | Logo Tasarim | Siteyi degerlendir | Paylasim | Dagtabakli Köyü Dernek Üye Listesi | ads.txt | Köyde Sosyal Hayat

Köyde Sosyal Hayat

Askerlik Görevi

Jandarma, askerlik çağına gelen gençlere bağlı oldukları askerlik şubesinden “celp için çağrı pusulası” nı getirir ve ilgili kişiye tebliğ ederdi. Hazırlıklarını tamamlayan üç dört genç anne, baba ve köylü ile vedalaştıktan sonra yola çıkarlardı. Vesait olmadığı için en yakın bir köye kadar yürünür, orada bir gece kalınıp Boyabata kadar tekrar yü-rüyerek varılırdı. Kasabadan diğer asker adayları ile beraber vesaitlerle asker toplama merkezlerine gidilir oradan yine toplu olarak trenlerle acemi birliklerine sevkedilirdi. Okuma imkanı olmayan köyümüzün gençlerinin tamamı er olarak askere gitmişler ve çok zor şartlar altında vatani görevlerini ifa etmişlerdir.
Maddi durumu iyi olan aileler az da olsa asker evlatlarına haşlık yollasalar da, birçoğu haşlıksız askerliği bitirirler hatta parasızlıktan iki senelik askerlik süresince izine ailelerinin yanına dahi gidemezlerdi. Mesela; 1958 - 1960 yılları arası askerlik yapan Mustafa Kavukcu iki sene boyunca aldığı haşlık miktarı ancak 60 liradan ibaretti. Gelinler köy işlerinden çalıştırılacağı için küçük yaşta evlendirilen köyün gençleri askerlik çağına geldiğinde birkaç çocuk sahibi bile olmakta, bu da onların eş ve çocuklarından ayrılmayı zorlaştırmış, onlara olan özlemlerini artırmıştır. Haberleşmenin kısıtlı olduğu bu dönemlerde yollanan mektupların ailelerine ulaşması ve geri cevabın gelmesi dört beş ay gibi uzun bir zaman sürebiliyordu.

1950-1953 yılları arasında meydana gelen Kore savaşı’na köyümüzden Ahmet Aslan gitmiş gazi olarak geri dönmüştür. Çanakkale Savaşına Dağtabaklı ve Avzarağan ’dan gidip şehit olan 8 Hemşehrimiz vardır. 1914 yılında meydana gelen Yemen savaşında da köyümüzden katılanlar olup yıllarca orada kalmışlardır. Zamanla askere gidenler en fazla 48 ay askerlik yaparken bu günümüze kadar kademeli olarak 15 ay, daha sonra 12 ay ve nihayet günümüzde 6 aya kadar inmiştir.

Süleyman Kavukcu, Fethiye'de Jandarma 1963

Hastalik Hali



Hasta olan kişiler köyümüzün mahrumiyet bölgesinde olmasından dolayı hastaneye gitmesi veya bir doktora muayne olup tedavi görmesi, ilaç alması imkansızdı. Hatta ulaşımın çok sınırlı ve zayıf olmasından dolayı hastaların Boyabat’a veya büyük şehirlere gitmesi mümkün değildi. Bu sebeple genç yaşta veya çocuk yaşlarında birçok köylümüz hayatını kaybetmiştir. Günlerce hasta yatağında iyi olmayı bekleyen ağrılar çekenler de olmuştur.

Köylü, bazı rahatsızlıkları kendi imkanları ve yöntemleri ile tedavi etmeye uğraşmışlardır. Mesela; hastalar ağrıyan yerlerine arpa kırmasından yapılan lapa sarılırdı. Vücut ateşini düşürmek için sirke kullanılır, baş soğuk su ile yıkanır, ıslatılmış havlu sırta konurdu. Karın ağrıları için kerpiç veya tuğla ısıtılarak bir havluya sarılır ve karın üzerine koyulurdu. Yine karın ağrıları için su kaynatılır içerisine şeker atılılp karıştırılarak şerbet yapılır veya süt kaynatılarak içilirdi. Bakkallarda satılan aspirin ve gripin en çok tüketilen ve erişimi en kolay olan ilaçlardandı.

Bazan zarureten hastalar Boyabat’a kağnı arabaları ile götürülmeye çalışılmış hatta bazıları sırtta büyük eziyetlerle Boyabat’a kadar taşınmıştır. Hasta olunduğunda kendisine danışılan ve fikir sorulan Onbaşı Selahattin Kavukcu’nun annesi „Karağaçlı Feride“ ve Eyüp Sevimoğlu‘nun eşi Emine gibi kimselerde vardı. Yaraları „Killiklü“ sarardı.

Doğum: Köyümüzün hamile genç gelinleri doğumlarını hastanede değil evlerde yaparlardı. Köyde doğum yaptıran yaşlı ebeler vardı; Satı Aslan, Alime Kavukcu, Atiye Karasakal (Gucüne) ve Nuri Kalaycı’nın annesi Killikli Rahime bunlardan bazılarıdır. Ebeler her ne kadar bu işte tecrübeli de olsalar gerek evde doğum yaparken gerekse kağnı arabası ile Boyabat’a giderken yolda annenin veya çocuğun kaybedildiği birçok vaka olmuştur. Yine Hüsnü Karasakal’ın hanımı Şehri Karasakal maalesef doğum anında vefat etmiştir. Ankara veya büyük şehirlere gitme imkanı olmadığı için en uzak tedavi merkezi Boyabat’tı. Isa ve Musa Kavukcu’nun anneleri Keziban Kavukcu düşük yaparken ölmüştür. Süleyman Kırıştıoğlu’nun eşi doğum için acilen kağnı arabasına serilen yatak üzerinde zor şartlarda Boyabata yetiştirilmiştir.

Doğan çocuğun ilerde hastalıklara ve mikroplara karşı daha dirençli olması için bütün vücudu tuzlanır, sarılar ve bir gün böyle tutulurdu. Hamile kadınlar bu halleri ile bile sırtlarında odun, ot ve su taşır, tarlalarda doğum gününe kadar çalışırlardı. Doğumdan sonra yine istirahat imkanı bulamayan anne tekrar iş hayatına dönerdi.

Kırık-Çıkık: Kırık-Çıkık hadiselerinde yine doktora veya hastaneye gitme imkanı yoktu. Ekseri başka köylerden özellikle Maşaloğu ve Çaybaşı köyünden gelen kırık çıkıkçılara tedavi ettirilirdi. Yöremizin en meşhur Kırık Çıkıkçısı Kadir Ağa bir çok kişinin şikayetini gidermiştir. Kırığın olduğu yerin altına ve üstüne uzun çucuklar yerleştirilir üzerine yumurta sarısı sürülererk bir bez ile sıkıca sarılırdı. Köyümüzde bu işi az da olsa yapan Hülüğün Ali’dir.

Diş Rahatsızlığı: Dişler ağrıyınca çekme işlemi de yine köyümüzde bu işten anlayan kişiler tarafından hiçbir uyuşturma veya tıbbi müdahele olmaksızın bağırtarak amatörce çekilir ve yerine kanama ve ağrıyı kesmesi için tuz basılırdı. Ahmet Kahraman ve Nuri Kalaycı diş çekime konusunda köylünün müracat ettiği kişilerdi.

Çocuk Sünneti: Devlet tarafından görevlendirilen sünnetçiler bölgemizde köy köy dolaşarak eskeri bir ila dört-beş yaşındaki küçük çocukları gerek köy odası önünde gerekse kendi evleri önünde toplu olarak sünnet edilirler, çocukların ailelerinden ücret alınmazdı.

Daha sonraki dönemlerde ise civar köylerde usta sünnetçiler muhtar tarafından köyümüze davet edilir, sünnet olacak çocuklar topluca ya muhtarın evinde veya köy odasında sünnet edilirdi. Hiçbir uyuşturucu kullanılmadan yapılan sünnetler sıhhi ortamdan uzak ve acı çekilerek olurdu. Sünnet olan çocuklar için herhangi bir sünnet kıyafeti, düğünü, eğlencesi veya hediyeleşme gibi şeyler olmazdı. Çocukların başları açık ayakları yalınayak olurdu.

Camasir Yikamak

Camasir Tokmagi

Köyde kadınların yaptığı meşakkatli işlerden biri de çamaşır yıkamaktır. O dönemlerde temizlik malzemesi ve çamaşır makinası olmadığından yıkama işi tamamen el emeği, doğal temizlik malzemesi, taşıma suyu ile veya dere kenarlarında yapılırdı.

Kirlenen çamaşırlar yıkanmak üzere biriktirilir, su olan cavlağa, güğleğe, kuyu veya oluk yanına götürülür. Beraberine büyük bir kazan, büyükçe tava, meşe ve gürgen ağacından elde edilmiş kül alınır. Civardan toplanan odunlardan kuvettlice bir ateş yakılır.

Önce tencere içinde bir kiloya yakın kül, üzerine eklenen suyla demlenene kadar kaynatılır. Kaynayan küllü su teneke içerisine boşaltılarak üzerine soğuk su ilave edilir. Bir müddet bekleyince küller tenekenin dibine dunar, sabun yerine kullanılacak olan kül suyu elde edilir. Aynı anda kazanda da su kaynatılır. Elde edilen kül suyu, bir süzgeçten süzülerek kaynayan suyun içerisine tozlarından arındırılmış olarak ilave edilir. Böylece çamaşırın yıkanacağı su elde edilmiş olur.

Büyükçe tava içerisinde sıcak küllü sudan dökülerek çamaşır çitilenip oğuşturulur. Akabinde düz bir taş üzerine serilen çitilenmiş çamaşır tekrar kül suyu dökülerek tokmakla dövülür veya ayakla tepilerek kirler iyice çıkartılır. Kaynayan kazanda su eksildikce üzerine hem su hem de küllü su ilave edilerek çamaşıra yetmesi için miktarı artırılır. Bütün çamaşırlar bu şekilde yıkandıktan sonra durulanır, sıkılır ve etraftaki ağaç, duvar veya çalılıklar üzerine serilerek kurutulur. Küllü su çamaşır temizleme malzemesinin olmadığı dönemlerde en az kimyasal temizlik ürünleri kadar etkili olmuş ve uzun dönem köylülerce kullanılmıştır.Yıkama ve kurutma işlemi bittikten sonra kurumuş çamaşırlar, kazan ve tava sırta, kucağa alınarak köye dönülür.

Evlilikle Ilgili Bazi Yöresel Gerçekler

** İş gördürmek veya tarlalarda çalıştırmak için çocuklar erken yaşlarda evlendirilirler.
** Yeni doğan bebeklere ve çocuklara iş yüzünden yeterince ilgi gösterilmez, bakılmazdı.
** Başka köylerden gelen yabancı erkekleri gören kadınlar cemberleri ile ağız ve burun-larını kapatkarak "yaşmak" çekerlerdi.
** Kadınlar hiçbir şekilde herhangi bir yere giden bir erkeğin önünden geçemez veya yolunu kesemez, o erkeğin geçmesini beklerdi. Eğer beklemeden giderse "yolumu kesti" diyerek o kadına hakaret edilir, ayıplanırdı. Bu hem kendi köyümüz, hem de yabancı köyün erkekleri için geçerli olan bir kuraldı.
** Gelinler kayınbabalarının yanında hiç oturmazlar, ayakta beklerlerdi.
** Gelinler kurulan sofraya kayınbabası ve kaynanası ile beraber oturup yemek yiyemezdi.
** Yeni gelinler adet ve saygı gereği kayınbabaları ile konuşmazlardı. Sorulan soruya cevap vermez, hiçbir maruzatını anlatamazdı. Sonraki yıllarda fısıltı şeklinde konuşur buda uzun seneler sürerdi. Nihayetinde kayınbabanın isteği üzere gelin sesli konuşma-ya başlar, buna "gelinlik yapıyor" denirdi.
** Gelinler kaynanası ve kayınbabası yanında asla bebeklerine bakamazlar, emzi-remezler, sevemezler, kucaklarına alamazlardı. Bebekler ağlasa bile bu kural geçerlidir.
** Yeni doğum yapan gelin hiç dinlenmez, doğumun ikinci günü tarlaya çalışmaya gi-derdi.
** Gelinler en ağır işlerde çalıştırılır, gece tam uykularını alamazlar, yeterince dinlenemezlerdi. Kaynana ve kayınbabadan eziyet görür, dövülür, hakarete maruz kalırlardı.
** Genç kızlar istedikleri damat adayları ile değil, ailenin uygun gördüğü kişilerle on-ların reyi alınmaksızın zorla evlendirilirdi. Evlilikler ekseri görücü usulü ile yapılırdı.
** Zaman gelir erkeklerin dahi zorla yapabildiği ağır işler yine gelinlere yaptırılırdı.
** Yeni doğan çocukların nüfus kayıtları hemen yaptırılamaz, fırsat bulunup Boyabat’a gidildiğinde geç olarak veya ölen kardeşlerinin adına nüfusa kaydettirilirdi.

Köyde Maddi Imkansizliklar

Bazı Misaller:

-
Şeker olmadığı için üzümle çay içilirmiş.
- Yumurtalar takas yaparak başka ihtiyaçların görülmesi için yenmez, saklanırmış. Ayda bir yumurta bile yenmediği zamanlar olurmuş.
- Beyaz ekmek yazma ekmeğine sarılarak yenirmiş.
- Giyecek ayakkabı olmadığı için çarık denen basit deri parçasını giyerlermiş.
- Kuru soğan ezilir, tuzlanır katıklı ekmeğe sarılarak yenirmiş.
- Düğünlerde giyebilmek için sabahlara kadar ev ev gezerek bir çift ayarkkabı aranırmış
- Hasta bir kadına şerbet yapıp içirmek için bütün köylünün evleri tek tek gezilmiş fakat kimsede bir avuç seker bulunamamış.
- Çocuklar giyecek bulamayınca büyüklerin kıyafetlerini giyerlermiş.
- İnekler çok az süt verdiği için bir ayda ancak bir kg tereyağı birikir, oda yenmez, şehirde satılırmış.
- Kabalak otu toplanır, mısır özeği kıyılır değirmende öğütülerek ekmek yapılırmış.
- Bebeklere çok zor bakılırmış, çaputlara acık hoşafı sarılarak emdirilirmiş.
- Mısır kozağı, fındık tırtırları dövülüp un haline getirilerek ekmek yapılırmış.
- Sabun olmadığı için meşe külü kaynatılıp suyu ile çamaşır yıkanır, tokmakla dövülürmüş.
- Kışın ısınmak için yakacak soba olmadığından örteyerde eteş yanar oraya yakın olan ihtiyarlar ısınır, evin arkasındaki gençer ve çocuklar fazla ısınamazlarmış.
- Vasıta olmadığı için Boyabat’a gecenin yarısında kalkılıp saatlerce yürüyerek gidilir, yine yürüyerek geri dönülürmüş.
- Hasta olunduğunda doktor olmadığı için ya hastalığın iyi olması beklenir ya da Boyabat ve büyük şehirlere çok zor şartlarda gidilir, muayne olunurmuş.