Köyde Tarim
Köyümüzde ekim alanları az ve verimsiz olup engebeli bir yapıya sahiptir. Az yağış aldığı gibi sulama imkanlarından da mahrumdur. Sonbahar aylarında ekilecek tarlalar karasabanla öküz veya kömüş koşularak sürülür. Çift sürmesi denilen bu iş çok zahmetli ve eziyetli olur. Buna "Ferg" de denir Amaç tarlayı ekime hazır hale getirmektir. Mart ve Nisan aylarından sonra Ferg edilen tarlalara karasabanla açılan ince ve uzun kanallara "Garıg" buğday, arpa ve diger tahıllar ekilir, arkasından "Taban" denilen tahta bütün tarlanın üzerinden giderek açılan kanalları kapatır böylece tarla ekilmiş olur. Ayrıca önlüğe konan tohumlar avuçla 2 -3 metrekarelik alana serpilerek bütün tarla tohumlanır. Her bir avuç topumun serpildiği alana bir "Evlek" danir. Evlek aynı zamanda bir alan ölçü birimidir.
Yazın Temmuz ayına doğru ekinler olgunlaşır tırpana gelen yerler tırpanla diğer yerler ise orakla biçilir. Biçilen ekinler tarla içinde "deste"ler (biçilmiş bir kucak dolusu buğday sapı ve başağı) halinde toplanır, Bu destelerin de üstüste yığılmasıyla daha büyük "depecik"ler oluşturulur.
Kağnı arabaları ile depecikler tarlalardan harmanlara taşınır yine burada üst üste istif edilerek büyük "yığınlar" oluşturulur. Yığınlar peyderpey harmana serilir, kömüş, öküz veya atların çektiği düvenler bu tahil sapları üzerinde sürülür, bu işlem tahıl taneleri başaklardan ayrılana ve sapların incelerek saman haline gelene kadar devam eder. Buna "harman sürme" denir. Harman yabalarla rüzgara karşı savrularak tahıl taneleri ile saman birbirinden ayrılır. Daha sonraki zamanlarda bu işlemler patoz denen tarım araçları ile çok daha çabuk, hızlı ve kolay şekilde yapılmaya başlanmıştır.
Elde edilen saman kış aylarında hayvanlara verilmek üzere samallıklara doldurulur, tahıllar ise ambar bölmelerine koyulur. Köyümüzde ekseri Buğday, arpa, çavdar ve mısır ekimi yapılır. Sulama problemi olduğundan az miktarda bostanlada fasülye ve kabak da yetiştirilir.
Buğday ve tahıllar yıkanır, kurutulur at, eşek veya kağnı arabalarıyla bez ve keten çuvallar içinde Seyircek köyündeki Demirci`lerin veya Kozluca, Mumullu, Killik, Boyalı'daki değirmenlere gidilir un öğütmek için sıraya girilir günler sonra sıra gelir azami 8 - 10 çuval un öğütülerek geri köyü dönülür. Bir kile buğdaya öğütme hakkı olarak değirmen sahibine bir ölçek buğday verilir. Değirmenlerin azlığı ve talebin yüksek olmasından dolayı değirmende günlerce sıra beklenmesi, ekin çuvalların taşınması, un öğütme ve un çuvallarının geri köye getirilmesi büyük zahmetlerle yapılmıştır. Öğütülen unlar elek ile elenerek temizlenir ve ekmek yapılacak duruma gelir.
Buğday Keşgeği: Buğdaylar dibeğe konur, içine hafif sü dökülerek ıslatılır. İki kişi yavaştan başlayıp hızlanarak tokmakla buğday tanelerini kepeğinden ayrılana kadar dövmeye devam ederlerler. Taneler hem kırılır hem de kepeklerinden ayrılarak hafiften beyaz bir renk alır. Keşkek dövme işi birkaç saat devam eder. Daha sonra yıkanarak kepeklerden arındırılır, yalıngatlara serilerek günşte kurutulur ve keşkek yapılır.
Bulgur: Buğday taneleri yıkanır, kazanlarda su ile deneleri hafif diri kalacak şekilde pişirilir. Süzgeçlerden suyu süzülür, yalıngatlara serilerek güneşte kurutulur. El değirmenlerinde çekilerek taneler kırılır bu şekilde bulgur elde edilir.
- Çörek, kül çöregi
- Yazma ekmegi (Yoka Ekmegi)
- Tas Çöregi
- Makarna
- Içiyagli ekmek (gözleme)
- Sariburma
- Hamurlu ekmek
- Misir ekmegi yapilir
Köyümüzde Ekilen Tahillar
Buğday | Arpa | Çavdar |
Fiğ | Mısır | Mercimek |
Nohut | Fasülye | Patates |
Soğan | Purçak | Sarımsak |
Meyve ve Sebzecilik
Köyümüz meyve yönünden de oldukça fakirdir. Arazi ve toprak yapısı ve ilkim şartları meyve yetişmesine uygun değildir. Dikilen meyve ağaçları yıllarca uzun emek verilerek yetiştirilmeye çalışılır fakat hala istenilen randıman elde edilemez. Başlıca yetişen meyve ağaçları: Elma, armut, erik, ceviz, doğada kendiliğinden yetişen meyve ağaçları ise: Ahlat (bir cins armut), acuk (ekşi elma türü) kiren (kızılcık) böğürtlen ve kuşburnudur.
Sebze ve bostan ekimi de yine meyvede olduğu gibi su ve sulak arazinin olmaması, sulama imkanlarının kısıtlı olması sebebiyle az yapılmaktadır. Bostan olarak ekseri evlerin önündeki küçük bahçelerk, guğlek bölgesindeki sulak arazi, sokak, geriş, yukarı tarla, cavlak, guzderesi ve eslik ekilirdi. En fazla yetiştirilen bostan ürünleri: Kıraç fasülyesi, suluyer fasülyesi, patates, kabak, soğan, mısır, nohuttur. Ticari bir amaç güdülmeyip yetiştirilen meyve ve sebzeleri köylü kendisi tüketir. Günümüze kıyasla geçmişte bostan bölgeleri daha fazla yağış aldığından verim de daha yüksekti.
Hem köyümüz hem de civar köyler meyve, sebze ve tahıl ekiminde hiçbir zaman araştırma, geliştirme yoluna gidilmemiş senelerce babalarından veya dedelerinden gördükleri ile yetinmiş ve hep aynı tür ürünleri ekmişlerdir. Buna en güzel örnek yakın zamana kadar kimse bostanında domates veya salatalık ekmez, meyve ağacı dikileceği zaman ilk akla gelen hep elma, armut veya ceviz ağacı olmuştur. Halbuki ürün vermesi muhtemel oldukça çok meyve ve sebze mevcuttur. Bu yüzden fazla çeşitli meyve ve sebzeler köyümüzde yetişmediğinden Boyabat’a gidince alınır ve kıymeti çok büyük olurdu. Buna en güzel örnek; salatalık, domates, pırasa, karpuz, kavun, çeşitli biberleri göstermek mümkündür. Ufak çapta meyve ağacı aşlaması yapılır, bunun en güzel örneği; Yabani ahlata ve Pelüccüge armut, acuk ağacına ise elma aşlanmasıdır.
Bostan Ekimi
Bostanlar ekseri sulak bölgelerde olur ve nemli topraklara sahiptir, hayvanlardan korumak için etrafı duvar veya avloğu ile çevrilidir. Toprağı nisan ve mayıs aylarında öküz koşularak sabanla sürülüp tohum ekilecek kıvama getirilir. Patates, fasülye, mısır tohumları sürülen yerlere ekilir üzeri taban denen yassı bir alet ile düzlenerek kapatılır.
Ekilen tohumlar biraz büyüyünce dipleri cemekle hafifçe kazılıp doldurulur, yabancı otlardan temizlenir, toprağı yumuşatılır, ihtiyaca göre sulanır ve büyümeye bırakılır. Barbunya fasülyeleri boy atar, uzaması için diplerine uzun çomaklar dikilir, uçları bu çomaklara ilikmek atarark sarar. Eylül ayında artık bostanlar bozulmaya, hasat alınmaya başlanır.
Fasülyeler yeşil veya ağarmış olarak toplanır. Yeşil fasülyeler kırılır, taze olarak tüketilir veya kurutulur. Buna “guru pakla” denir. Ağarmış beyaz fasülyeler de kurutulur, tokmak veya sopa ile dövülerek deneleri kabuğundan ayrılır. Buna da ”dene pakla” denir. İçleri alınmış kuru fasülye kabukları hayvanlara yem olarak verilir.
Yumru haline gelen patateslerin dipleri elle, cemek veya kazma ile eşilir, sabanla sürülerek topraktan çıkarılır. Bozulmaması için toprak kuyulara doldurularak muhafaza edilir. Mısırlar *somaklanır, içi denelenir, dallarından koparılır. Daha sonra dışı soyulan mısırlar birbirlerine bağlanarak dizilir. Sırıklara asılarak veya ev tavanlarına serilerek kurutulur. De-neleri kozasından çitinir. Çıkan kapcuklar ve kozaları hayvanlara yem olarak verilir. Mısır taneleri öğütülerek un, dibekte döverek veya el değirmeninde çekilerek yarılıp mısır keşgeği elde edilir. Bunlardan mısır ekmeği, mısır çöreği ve mısır çorbası yapılır.
Şeker pancarları, yöremizde otkokü veya çükündür olarak adlandırılır. Olduğunda bu pancarlar, ya elle çıkartılırlar ya da cemekle kazılarak çıkartılırlar. Haşlanarak yenildiği gibi, daha sonra tüketilmek üzere kuyulanarak saklanır. Ayrıca sıkısı sıkılarak pekmezi de yapılır. Dayanıklı olan kabaklar ise genellikle evlerin tavanlarında sergilenir, tatlısı yapılır.
Köyümüzde sulama imkanlarının kısıtlı olması nedeni ile ya zor şartlarla sulanır veyahut yağmurun yağmasına bırakılır, o yüzden verim biraz düşük olup kalite olarak istenilen seviyede olmaz. Bu tür bölgelere kıraç denir.
Biçilen ekinlerin tarla ve harmanda küçükten büyüğe doğru verilen isimleri şöyledir:
En küçük ekin topluluğu : Kavram
Daha büyüğü : Nannu
Daha büyüğü : Deste
Onun daha büyüğü : Depecük
Onun da daha büyüğü : Yığın
* Ekilenler tırpanla alınırsa buna “biçme”, orokla alınırsa buna “kavrama” adı verilir.
Köyümüzde Yetisen Mantar Cesitleri
-- Elicek- Sütleğen- Cincile
-- Ebişek- Höbelek - Koçak
-- Kanlıca -Mıh depesi - Kuzu göbeği
-- Fıstık mantarı - Sarı mantar - Meşe mantarı
-- Kızıl mantar - Halı saçağı - Selep (Salep)
-- Ak mantar - İçikızıl mantar - Guzu göbeği
-- Yeryaran - Ayı fıstığı mantarı - Koç mantarı
-- Kavak mantarı - Gotükara mantarı
-- Feslik mantarı - Geyik mantarı
-- Avucak Mantarı - Gelincik Mantarı
Tarlalarda kendiliğinden yetişen yabani meye ağaçları:
Kiren …………..…… Kızılcık
Acuk ………………… Ekşi küçük elma
Çördük ……………. Yazlık küçük armut
Ahlat ……….……… Yazlık küçük armut
Aluç ………………… Sarı renkli küçük meyve
Bir anı: 1950’lili yıllarda köyümüzden gurbete ilk gidenlerden Ahmet Kavukçu, Ada-na’da çalışmaya başlar. Bir gün köye çocuklarına portakal gönderir. Aile fertleri, ne olduğunu bilmedikleri portakalı kabuğu ile birlikte yemeye çalışırlar. Her ısırıklarında, „bu ne kadar ekşi“ diye yiyemezler ve bütün portakalları atarlar.
Tahil ölçü birimleri
Bir Ölçek | Yarım Teneke | 8 Kg |
16 Ölçek | Bir Kile | 128 Kg |
Bir Nüğü | 2 Kg | |
4 4 Nüğü | Bir Ölçek | 8 kG |
Bir Kile | 8 Teneke | 128 Kg |
Bir Kile | 16 Ölçek | 128 Kg |
Bir Çerik | 4 Ölçek | 32 Kg |
Yarım Çerik | 2 Ölçek / 8 Nüğu | 16 Kg |
Guyulama
Sonbahar mevsimine doğru Ekim ayından itibaren bostanlar bozulduktan sonra bolca elde edilen patates ve pancarlar kış ayının soğuğundan ve donmaktan korumak için açılan kuyularda muhafaza edilir. Evlerin altına, avlu içine, bahçeye veya müsait yerlere bir ila iki metre derinliğinde ve yaklaşık bir metre çapında açılan kuyulara konan ürünlerin üzeri önce tahta ile kapatıldıktan sonra saman, toprak, ot, çul veya çaput ile sıkıca örtülür. Kuyu içindeki mahsuller ihtiyaç duydukça oradan alınarak harcanır ve bu muhafaza işi 4 ila 6 ay gibi bahara kadar devam eder. Bu işleme "Guyulama" denir.
Herkil
Evlerin iç bölümlerine, genellikle sofanın bir köşesine veya evin giriş katında dama bitişik olarak 3-4 metre uzunluğunda, yaklaşık bir metre genişliğinde, birbuçuk metreye varan yükseklikte, iki veya üç kademeli boylarda olan tahil saklama ambarına herkil denir. Çam veya gürgen ağaçlarının dilinmesi ile elde edilen 4-5 cm kalınlığındaki kandillerden hiç çivi kullanılmadan yapılmıştır. Her kademenin içi üç veya dört göz olarak bölünür, bu gözlere bölme adı verilir. 7-8 Kile’ye kadar buğday alırlar. En üst kademenin derin bölmelere buğday, arpa, çavdar, un konulur. Bir alttaki daha küçük bölmelere ise yeşil mercimek, fiğ, mısır, yallık un konur. Bazen bozulmaması için ekinlerin içine elma ve armut da saklanır.
Derin bölmelerdeki ekinler azalınca dibine inilir ve kovalarla kalan ekinler çıkartılır. Herkil bölmelerinin kapağı bütün olabileceği gibi parçalı da olabilir. Ambara göre daha küçük ve işlevi daha az olan herkiller oldukça muhafazalıdır. Ekinler, harmandan çuvallarla sırtlarda evlere taşınarak omuz üzerinden herkilin bölmelerine dökülür. Tohumluk ekinler de yine herkillerde tutulur. Aylarca buralarda muhafaza edilen ürünler bozulmadan uzun süre kalabilir, ihtiyaç oldukça bölmelerden alınarak tüketilir.
Aambar (Hambar)
Ambarlar ise herkilin aksine daha büyüktür. Gerek evlerin içinde sofada bir oda büyüklüğünde, gerekse dışarıda müstakil olarak inşa edilir. Zemine sıfır olanların yanı sıra yerden biraz yüksekte direkler üzerinde olan ambarların dış yüzeyi, kandil tahtalarının üstüste çivisiz dizilmesi ve köşelerinin birbirine geçmesi ile yapılır. İçeride 5 - 6 metreye varan uzunlukta geniş ve en az bir insan boyu derinliğinde bölmelerden oluşur. En arkadaki bölmenin önünde ondan daha az denilikte basamak şeklinde başka bölmelerde olur. En alt bölmelere ise "basak göz" denir ve derinliği oldukça azdır. İçlerindeki ekinler azaldıkça alınması zorlaşan ambar bölmelerinin kapakları yoktur.
Bir marangozluk harikası olan bu yapılar tamamen penceresiz karanlık, kapıları kalınca büyük kilitli olarak dış hava şartlarından sıcak ve soğuktan yağışlardan etkilenmeyecek şekilde oldukça muhafazalı yapılırlar. Böylece içerisine konan hububat ve tahıllar uzun süre hiç bozulmadan muhafaza edilir. Bölmelerinde buğday, arpa, mercimek, çavdar, un, mısır, yulaf gibi ürünler konur. Köyümüzde dışarlara inşaa edilmiş 4 kişinin ambarı vardır. Evlerin içlerine de yapılan ambarlara “hambar“ da denir. Dışarıda ambarı olanlar, Mehmet Karasakal, Onbaşı Selehattin Kavukcu, Yamalığın Mustafa Kavukcu ve Necati Sevimoğludur.
Ekin yıkama: Ekinler harmandan kaldırıldığında tam temiz olmazlar. Ekinler, bol suyun olduğu kuyuların ve olukların başına çuvallarla taşınır. Büyük bakır kazanlara dökülerek içerisindeki taş, toprak ve samandan temizlene kadar elle yıkanırlar. Daha sonra suyu süzülen yıkanmış ekinler harmanlarda ve düz zeminlerde yere serilen yalıngat ve kilimlerin üzerine dökerek güneşte kurutulur. En fazla ekin yıkanan yer, suyunun fazla olmasından dolayı Eslik Çayı’dır. Kuruyan ekinler tekrar çuvallara konur, ordan herkillere, ambarlara, un olması için değirmenlere dolaysıyla tüketilmeye gider.
Yayik Yaymak
Taşköprü tarafından getirilen ve çam ağacından yapılmış 10-15 cm genişliğinde ince uzun tahtaların daire şeklinde 25-30 cm çapında ve bir metre yüksekliğinde yanyana dizilmesi ile yapılan, sağlam olması ve sızıntı olmaması için dışı demir çemberlerle (kuşak) çevrilen alete yayık denir.
Sağılan hayvanların sütü önce kaynatılır sonra mayalanarak yoğurt yapılır, 9-10 kiroya varan yoğurt yayık içerisine dökülür ve su ilave edilerek yoğurdun katılığı giderilir. Uzunca sapı ve dibinde yoğurdu dövmek için 5-6 cm kalındığında tahtası olan bişek denen tokmak ile bir saatten fazla sulu yoğurt „yayılır“ yani dövülür. Bişek iki el ile sıkıca tutularak yayık içerisinde aşağı ve yukarı defalarca hareket ettirilir, çok yorucu ve zahmetli bu işi ekseri kadınlar yapar.
Nihayetinde bir kiloya varar tereyağı, yayığın yüzüne çıkar ve bir araya toplalanarık alınır, gerisi ayran olarak tüketilir. Fazla tereyagı hafif tuzlanarak gapran denen yuvarlak ağaç kaplar içerisinde muhafaza edilir. Yayık,iş bitimi kaynar sular ile yıkanıp bir daha ki çalışma için temizlenir. Elde edilen Tereyağı ihtiyaç için kullanılır, artan bölümü Boyabat‘ta satılırdı. Tereyağı çok kıymetli ve az olduğu için köylü kullanmaya pek kıyamazdı.
Islik Dokumak
Evlerin sofalarına kurulan basit bir çalışma düzeneğine sahip el dokuma tezgahıdır. Ihtiyaç duyulan çeşitli tekstil ürünlerinin üretildiği tezgah, dört adet kalın ahşap ana direkten oluşur. Orta bölümdeki iki yatay role arasındaki tezgaha dokunacak ipler sıkıca gerilir. Tezgahın üst bölümünden "gücü" denen iki adet, "tefe" adı verilen bir adet düzenek, aşağıya doğru sarkacak şekilde monte edilir. Gerilen ipler bu üç düzeneğin deliklerinden geçirilir.
Gücüler ayak altındaki iki adet "ayakçak" adı verilen pedallara bağlanır. 15-20 cm uzunluğundaki ince bir çubuğa,dokumada kullanılacak ipler sarılarak bobin şeklinde bir de mekik hazırlanır.
Tezgaha gerilen iplerin yarısı, sağ ayakçak pedalına basılarak yukarı kaldırılır dğer yarısı aşağıda kalır. Arada oluşan boşluktan daha önce hazırlanan mekik bobin geçirilir. Tefe hızlıca öne doğru çekilip vurularak dokunan ipler sıkıştırılır. Ardından sol pedala basılır böylece aşağıda kalan ipler yukarı, yukarıdaki ipler ise, aşağı iner. Yine arasından mekik geçirilir ve tefe ile dokunan bu ipler öne doğru hızlıca itilip vurularak sıkıştırılır. Bu işlem müteaddit defa tekrar edilerek istenilen ürün dokunmuş olur.
İşlik ipinin hazırlanışı:
Yün Tarama: Koyun ve keçi kırkılarak elde edilen yünler bol su ile yıkanıp temizlenir, kurutulduktan sonra küçük küçük parçalara didilir. Didilmiş yünler bir avuç dolusu alınır yün tarağının uzun ve sivri dişlerine takılıp sağa sola hızlıca ve defalarca çekilir. Bu işlem yünün yumuşaması, tel tel ayrılarak kabarması, incelmesi, ipek gibi bir kıvama gelmesini sağlanır. Burda elde edilen işlenmiş yün artık çıkrık veya kirmanda eğrilerek ip haline getirilmeye hazırdır.
Çıkrık, taranmış yünleri bükmeye ve eğirmeye yarayan tahtadan daire şeklinde el ile çevrilen bir araçtır. Çırkıkta normalinden biraz daha kalınca bükülmüş ip elde edilir, bu da kirmanının ucundaki tahtaya yumak şeklinde sarılır, bu yumağa sırçan adı verilir. Elde edilen bütün ipler, daire şeklindeki söyelerin etrafında onlarca kez dolaranark büyükçe çileler elde edilir. Söyelerden çıkartılan çileler büyük yumak şeklinde tekrar sarılarak işlenmek üzere işliğe götürülür. Büyük bölümü beyaz olan bu dokuma ipi, kimi zaman da siyah olup dokumaya desen vermekte kullanılır.
Elde ip bükmeye, eğirmeye yarayan ağaçtan yapılmış diğer bir alet ise kirmandır. Üstüste binen iki kanat tahta ve bu kanatların ortasından geçen 25-30 cam uzunluğunda ok denilen bir çubuktan oluşur. Yün çevrilen kirman ile bükülmeye başlar ve ip haline gelir bu da kirmanın tahta kanatları üzerine üst -üste sarılarak yumak olur.
Evlerde işlikte dokunan tekstil ürünleri:
Yalıngat:Yatak yüzü ve yorgan olarak dokunduğu gibi sergi veya yaygı olarak da kullanılır. Biraz kalınca ve serttir. Buna mukabil gayet sıcak tutar. Doğal bir görünüme sahiptir, iplerinin üzerindeki ince tüyleri çok belirgindir. Uzunca tek katlı olarak dokunur ve ihtiyaca göre boyu kesilir. Yıllarca modern yatak örtüsü ve yorgan bulamayan köylü, kendi dokudukları bu yalıngatları kullanmışlardır.
Gılıf: Yine koyun ve keçi yününden yapılmış ipler, işlikte 50 cm genişliğinde ve yaklaşık iki metre uzunluğunda dokunur. Daha sonra bu dokumaların dördü yan yana getirilerek dikilir ve genişliği, ortadan ikiye katlanarak kalınlığı artırılır. Yorgan olarak kullanılan gılıf oldukça ağırdır ve çarşafsız kullanıldığı için kılları insana biraz rahatsızlık verse de, oldukça sıcak tutar.
Vala: İşlikte kumaş gibi dokunan diğer bir tekstil ürünü de "vala"dır. Yalıngata nazaran daha ince ipten ve daha yumuşak olarak dokunur. Vala, özel hazırlanmış “sürtek” denen ağaçlar arasına gerilerek, üzeri su ve el ile uzunca süre sürtülür ve böylece vala kumaşının ipleri sıkışır, sağlamlaşıp daha yumuşak olur. Sürtme işlemi biten vala, Boyabat’ta terziye erilerek ceket ve pantolon diktirilir. Astarsız olan ceket; cepli, düğmeli ve yakalı olup dokuması hayli kalın, sıkışık olur. Çok sıcak tutan vala ürünleri uzunca zaman temel giysisi olarak özellikle ihtiyarlar tarafından yıllarca giyilmiştir.
İşlikte dokunan tekstil ürünleri:
--- Yalıngat - Vala
--- Pala - Çul
--- Gılıf - Kuşak
--- Çorap - Çuval
Ylingat Örnekleri
Harman Sürme
Harman Sürme
Her köylünün hasatını sürebilmesi için 50-100 m⊃2; arası büyük- lükte, yanında samanlığı da olan düz bir alanı vardır. Ekseri köyün dış kısımlarında bulunan bu yerlere "harman" denir. Temmuz ve ağustos aylarında olgunlaşan ekinler tırpanla biçilir, tırpanın kesip yere serdiği ekin sırasına "nannu" denir. Bir kısım ise, orakla kavranır. Nannular ve orakla kavranan ekinlerin bir kucak dolusuna ise "deste" ismi verilir. Tarlada belirli aralıklarla deste halinde toplanan ekinler üst üst yığılarak "depecükler" oluşturulur.
Depecükler, kağnı arabasının üzerndeki söyelerin arasına anadut ile yığılarak urganla sıkıca bağlanır ve harmanlara taşınır. Harmana gelen ekinler burda alt kısmı daire şeklinde tepeye doğru sivrilerek, üst üste düzenli olarak istif edilir. Buna "yığın" adı verilir. Bütün deste ve depecükler harmana getirilip çokça yüksek yığınlar oluşturulduktan sonra sıra artık harman sürmeye gelmiştir.
Yığınlardan anadut ve dirgen ile alınan buğday sapları geniş daire çizecek şekilde eşit olarak harmana yayılır. Uzun ve geniş, önü yukarı doğru kalkık iki parça tahtadan yapılan ve altında kesici çakmak taşları döşeli olan düvenlere at, öküz veya kömüş koşularak harman sürme işine başlanır. Düvenin ağır olması ve hayvana yön vermesi için, bir kişi devamlı düvenin üzerinde durur. Düven bu şekilde hayvanlar eşliğinde yere serilen buğday sapları üzerinde geniş daire çizerek defalarca döner. Böylece altındaki kesici taşlar buğday saplarını ve başakları ezip keserek birbirinden ayrılmasını, sapların da küçülerek saman şekline gelmesini sağlar.
Sabahın erken saatinde başlanan ve hayvanı olanlar çift düğen ile başladıkları harman sürme işlemin bitmesi öğlen vaktinden sonraya uzar. 7-8 saati bulur. Saplar ezilip gittikçe düzleşen harman dirgen ile üç dört kez komple aktarılır ve sürmeye tekrar devam edilir. Saplar çok daha ezildip ve başaklardan taneler ayrılmaya başlaldığında bu sefer üç dört kez yaba ile aktarılarak harman sürülür. Sona doğru ekin sapları tamamen saman haline gelir. Buğday deneleri ise başaklardan tamamen ayrılıp dibe iner, samanlar ise üstte kalır. Biten harman sürme işleminin ardından samanlar ve buğday deneleri tırmık ve süpürge ile bir yere toplanır. Buna "som" denir. Buğday tanelerini samandan ayırmak için som yaba ile rüzgara karşı havaya doğru savrulur. Rüzgar hafif olan samanı bir tarafa atar. Geriye samandan ayrılmış buğday taneleri kalır. Bu işleme "som savurma" denir. Samandan ayrılan ve henüz tam temiz olmayan buğday tanelerine ise, "çeç" adı verilir. Çeç, içinde kalan küçük saman kalıntıları, taş ve topraktan temizlenmesi için "gozer" denen iri delikli elekten geçirilir. Hala tam temizlenmemiş olan buğday taneleri ince delikli "kalbur" dan geçirilerek tekrar elenir. Tam temizlenen buğdaylar çuvallara doldurularak at, eşek veya sırtta evlere götürülür. Orada ambar veya herkillere boşaltılır. Artık öğütülmeye hazır hale gelmiştir.
Bütün yığınların harmana serilip sürülmesi bir aya yakın bir zaman devam eder. Bu işlem oldukça zahmetli ve yorucu bir iştir. Çalışan elemanın çokluğu, hayvanların iyi ve çok olması, hava şartlarının elverişliliği bu işi kolaylaştıran etkenlerdir.
Düğen altındaki kesici çakmak taşları sürekli dönme etkisi ile zamanla körelir veya yerlerinden çıkarlar. Belirli aralıklarla bu taşlar değiştirilir veya düşenlerin yerine yenisi takılır. Yağmur yağarsa harman sürmeye ara verilir. Islanan yığınların ise kuruması beklenir. O sebeple yığınların yağmurdan fazla zarar görmemesi için üst kısımları sivri ve aşağı doğru genişçe olur. Islanan sapların düven ile sürülmesi imkansızlaşır. Som savurmak isin rüzgarın esmesi beklenir, eğer rüzgar çıkmazsa geceleri ay ışığında bile som savrulur. Ekinler ne kadar kuru olursa harman sürme işi de o kadar kolay ve hızlı olur. Hayvanlar uzun süre dönmekten, havaların da çok sıcak olmasından dolayı yoruldukları için belirli aralıklarla mola verilir. O arada yemekler yenir, ayran ve çay içilir. Harman içinde hayvanın pisleme anında hızlıca bir tutam saman tutulup, dışkının samanların içine düşmesi önlenir.
Kalkinma ve Tarimsal Kooperatif
Yeşilköy Dağtabaklı Engilekin Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Yanalak Köyü’nden Bülent Bükçüoğlu başkanlığında 2022 yılının Mart ayında Yeşilköy, Dağtabaklı Köyü ve Engilekin Köyü‘nde üretim amaçlı faaliyet yapmak için kuruldu. Başkan yardımcısı, köyümüzden Nurdoğan Aslan ve Engilekin Köyü’nden Mustafa Kabaoğlu’dur. Orman işlerinde faaliyet göstermek, orman çalışanlarına destek sağlamak gibi girişimlerin yanı sıra, birlik ve beraberliği pekiştirecek etkinlikler, su temini, cenaze işlemleri, ormanda kesim, hayvancılık gibi faaliyetlerle de uğraşır. Bu amaçla kredi temini ve destek çalışmaları, kooperatifin temel faaliyet alanını oluşturur. Yapacağı üleylerine ve köy bütçesine yine maddi menfaatler sağlar.
Degirmen
Köyümüzde değirmen olmadığı için hasat sonrası tahılların öğütülmesi en zor işlerden biriydi. Atlar, eşekler veya kağnı arabalarında çuvallar dolusu, buğday, arpa, çavdar öğütülmek için değirmeni olan köylere götürülürdü. Buralarda çuvallar ardarda dizilir, günlerce beklenir, sıra geldiğinde tahıllar öğütülerek geri köye dönülürdü. Çoğu zaman sıranın gelmesi günlerce sürerdi, hatta bazan değirmenlerde yatıldığı da olurdu. Sıra gelince gece de olsa uyunmaz, bölmeye boşaldıkça buğday doldurularak un öğütülürdü.
Yağmurlu havalarda ekinlerin korunması için üzerlerine çul örtülürdü. Bir eşeğe azami 3 gaz tenekesi tahıl yüklenirken, atlar bunun iki katını taşıyabilirdi. 16 ölçek ekinin öğütülme karşılığı bir ölçek ekin değirmen sahibine verilirdi. Öğütülecek buğdaylar değirmene götürülmeden önce yıkanır, kurutulur içindeki yabancı maddelerden temizlenirler.
Ekin öğütülen değirmenlerin bir kısmı su ile çalışırken bir kısmı ise mazotla çalışıyordu. Su ile çalışan değirmenlere “su değirmeni,“ mazotla çalışan değirmenlere ise “ateş değirmeni“ adı verilmiştir. Başlıca gidilen su değirmenleri şunlardır: Seyircek Köyü, Kozluca Köyü, Çatak Köyü, Teslim Köyü, Mumunlu Köyü, Yanalak Köyü. Ateş değirmenleri ise: Boyalı Köyü, Killik Köyü, Düz Karağaç , Öşek Köyü, Benişli Köyü, Yiğren Köyü ve Doğrul Köyü’dür. Seyricek köyüne inmek en zor ve tehlikeli olanıydı. Yokuştan kağnı arabalarına sürge bağlanılarak inilirdi. Köyden çıkmak ise ancak toruş koşmakla mümkündü.
Acı bir olay: Değirmende sıra beklerken malesef bazan acı olaylar da yaşanmıştır. Mesela, 1942 senesinde Taşhanlı Derepazarı değirmeninde sıra bekleyen 21 yaşındaki Süleyman Sevimoğlu, Taşköprülü bir kabadayının sıra kavgası sonunda saldırıya uğramış, ensesine aldığı hızılı bir odun darbesiyle yaralanmış ve aynı gün yaşamını yitirmiştir. Henüz 7 yaşında olan oğlu Raşit Sevimoğlu, olaya bizzat şahit olmuştur. Gelen jandarmalara olayın aydınlatılmasında katili göstermiştir.
Mancar: Tarlalarda, bostanlarda, çimenler içerisinde ilkbahar mevsiminde mayıs ayı sonuna kadar, az da olsa sohbahar aylarında da kendiliğinden yetişen ince kök üzerinde küçük yeşil yapraklı bir bitkidir. Mancarların tepeleri çiçeklenene kadar bıçakla dibinden kesilerek toplanır, kökleri uzunsa kesilir, iyice yıkanır. Sonra tuzlanan mancar, yazma ekmeğine sarılarak çorba eşliğinde veya ekmeğe sarmadan tüketildiği gibi yemeğide yapılır.
Mancar Yemeği: Mancarlar temizlenir, kökleri kesilir ve yıkanır. Bir tencereye soğan, salça, sarımsak, yağ, tuz ve su konularak kavrulur. İçine satırla küçük doğranmış mancarlar konur, isteğe göre pirinç, bulgur ilave edilerek pişirilir. Sarımsaklı yoğurtla veya sade yenir.
Doğada kendiliğinden yetişen ve yenen bazı bitkiler
Mancar : Tarla, çimenler içinde yetişir
Hardala : Madımak, Madımalak
Garağuk : Yeşil ekinlerin arasında yetişir
Gabalak : Yamaçlarda, kumlar içinde olur
Yelmük : Yeşil ekinlerin arasında yetişir
Gıvşayuk : Yeşil ekinlerin arasında yetişir
Istapan : Yeşil arpaların arasında yetişir
Koyunkulağı : Yeşillikler arasında yetişir
Semizotu : Bostanlarda yetişir
Kuzukulağı : Yeşillikler arasında yetişir
Efelik : Yeşillikler arasında yetişir
Ebegömeci : Yeşillikler arasında yetişir
Köyümüzde Yetisen Mantarlar
-- Elicek Mantarı - Sütleğen Mantarı
-- Cincile Mantarı - Ebişek Mantarı
-- Höbelek Mantari - Koçak Mantarı
-- Gelincik Mantarı - Mıh Depesi Kuzu
-- Göbeği - Fıstık Mantarı
-- Sarı Mantar - Meşe Mantarı
-- Kızıl Mantar - Halı Saçağı
-- Geyik Mantarı - Ak Mantar
-- İçikızıl Mantar - Koç Mantarı
-- Yeryaran Mantarı - Ayı Fıstığı Mantarı
-- Feslik Mantarı - Kavak Mantarı
-- Gotükara Mantarı - Avucak Mantarı
Köy Ortak Çördügü
Köy Çördüğü: (Yabani Armut) Ormancı evinin bulunduğu yer ile anayol arasında, mülkiyeti köylüye ait asırlık büyük bir çördük ağacı bulunurdu. Çördükler olgunlaştığında tüm köylü ortaklaşa bir araya gelir, sopalarla veya ağaca çıkarak çördükleri döker, daha sonra bir yere yığar ve kalbur, sepet veya ölçekle bölüşürdü. Her aileye yaklaşık bir teneke dolusu çördük düşerdi. Ne yazık ki, tarihi belli olmayan köy çördüğü, yaşlılıktan ötürü 1979 yılında kendiliğinden yıkılmış, odunları ihtiyaç sahibi köylüler tarafından alınmıştır.
Guglek
Köy önleri ekildiği zamanlarda güğlek, köyün en hareketli ve cıvıl cıvıl olan hayat damarı bir köşesidir. Köyümüzün etrafında tarım ve sulamaya en elverişli yerlerden biri de yine burasıdır. Köyün güneydoğusunda yer alır, uzaklığı 10 dakikalık yürüme mesabesinde ve yaklaşık bir km'dir. Köy önündeki tarlalarının sağında, Kızıltarla`nın alt tarafına doğru iki yamaç arasında bulunur. Köy önü ile Karapınar'ın ortasında kalan dere içindeki yeşil, güzel ve çok verimli bir vadidir. Üst tarafında Kocadere mevkisi, alt kısmında ise Dereköy vardır. Suyu oldukça bol olduğu için bünyesinde birçok tarla, meyve bahçeleri ve bostanlar bulunmaktadır. Teknepınar adı verilen bir de suyu vardır.
Değirmene un öğütülmeye gidecek ekinler yıkanmak için çuvallarla buraya getirilir, oluk, kuyu ve dereden alınan sularla yıkanır, düz yerlere serilen yalıngatlar üzerinde kurutulup geri köye götürülürdü. Bir kısım buğday yakılan ateşte kazanlarda kaynatı-larak pişirilir, kurutulur ve el değirmenlerde çekilerek bulgur yapılır veya dibeklerde dövülerek keşkeklik elde edilirdi.
Keşik sahipleri köyün küçükbaş, büyükbaş ve koşu hayvanlarını gerek otlatmak gerekse oluktan sulamak, öğlen sıcağında dinlenmeleri ve güneşten korunmaları için ergeğe yatırmak amacıyla güğleğe getirirlerdi. Çobanlar günün büyük bölümünü burada geçirirdi. Köyde suyun yetersiz olduğu zamanlar, bu bölgedeki kuyu ve oluklardan içmek ve çeşitli ihtiyaçları karşılamak için sırtta yayıklarla su getirilirdi.
Bölgede 1968 yılında uzunca büyük bir ağaç oluk, imece usulü çalışılarak köy halkı tarafından yapılmıştır. Daha sonra ağaç oluk yerinden kaldırılarak 1980 senesinde Hamüllü Hüyeni Aslan’ın abisi Yusuf Aslan (Kocayusuf) tarafından Hasan Kavukcu’ya yaklaşık 10 metre uzunluğunda beton bir oluk yaptırılmıştır. Bol suyu olan guğlek oluğu uzun süre köylünün ve hayvanların ihtiyacını gidermiştir. Oluğun iki su kaynağı vardır. İlki, yaklaşık 20 metre üst tarafındaki gürgen ağacının dibinden, diğeri aynı hizada 50 metre mesafede 5 metrelik derinlikten gelmektedir. Bu sular, beton bir maslakta toplanarak oluğa akmaktadır. Çamaşır ve değirmene gidecek buğdayların yıkandığı küçük dere artık akmamakta, aktığı istikamet boyunca bataklık durumundadır.
Teknepınar adındaki suyun çıktığı yere kalınca bir çam ağacı oyularak 35 cm çapında bir kova yapılmış ve bunun uzunca bir kısmı toprağın içine gömülmüş, bir kısmı toprak üstünde kalacak şekilde oraya yerleştirilmiş ve içerisine su birikmiştir. ”Kova“ adı verilen bu su kaynağı günümüzde işlevini hala yitirmemiş olup içerisinde su bulunmaktadır. Ne zaman yapıldığı kasen olarak bilinmeyen oyma ağaç kova, 100 senenin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Dedelerimizin yaptığı bu enteresan ağaç kova, hayvan sulamak, çamaşır ve buğday yıkamak için kullanılmıştır.
Köyden birçok ailenin bölgede tarlası bulunmaktaydı. Bunlar düzenli olarak ekilir ve biçilirdi. Çamurdan kiremit ve tuğlalar kesilir, Çakır Ömer’in tarlasının altındaki Kavukcu’ların tarlası içindeki fırında pişirilerek sağlamlığı artırılırdı. Dere kenarı olduğu için yine kirli çamaşırlar buraya getirilerek kaynatılmış suyla yapılmış kül deterjanı kullanılarak yıkanır, ağaç dallarına serilerek kurutulurdu. Köyün etrafında, yaz ve kış suyu bolca akıp hiç eksilmeyen güğleğe dinlenmek, yemek yemek, soğuk sularını içip vakit geçirmek için de gelinilen bir mesire alanı idi.
Tarlalara buğday, arpa, yulaf, bostanlara patates, fasulye ve mısır ekilirdi. Ekseri elma, armut, ahlat, çördük gibi meyve ağaçları vardı. Oluğun etrafında daha ziyade Hülüklerin etrafı tel ve çalı avloğu ile çevrilmiş bostan ve bahçeleri bulunuyordu. Ahmet Kavukcu, Mustafa Kavukcu, Ali Ziya ve Hasan Kavukcu’lar tarlalarını ve bostanlarını düzenli kazıp ekerlerdi. Karşılarında ise Bayram Aslan (Bayrik), Hüseyin Aslan’a (Hamil-lü) ait bostanlar, Kozluca’lı Satı‘nın tarlaları ve bahçeleri vardı.
Zaman içerisinde köylünün gurbete gitmesiyle 1970’li yılların başından itibaren guğlekte tarım yapılmamıştır. Bu sebeple bostan ve meyve bahçeleri tamamen dağılmıştır. Arazi ve tarlalar ekilmediği için orman ve çalılıkların istilasına uğrayarak harabe bir hale gelmiştir. Hayvan varlığının azalması, köye yeni su kaynaklarının kazandırılması nedeniyle de guğlek eski cazibesini kısmen kaybetmiştir. Maalesef oluklar, kuyular bakımsız haldedir, suları hayli çekilmiştir. Dereden ise bataklık ve küçük su birikintisi gölcükler oluşmuş, virane bir haldedir. Ekilen ne bir tarla, ne bir bostan ne de bir bahçe kalmamıştır.
Kavacik Yazisi
Köyün verimli tarlalarının bulunduğu yerlerden biridir. Köyün kuzeydoğusunda kalan bu düzlük arazinin alt tarafında Aşağı Yazı, solunda orman, sağ tarafı Çamiçi ile sınırlıdır. Köye yaklaşık iki km uzaklıkta bulunan bu yer, yol kenarı boyunca uzanır. Göncük‘lerden Raşit Sevimoğlu, Necati Sevimoğlu, Yüksel Sevimoğlu ve Hasan Çiçek, ailelerinin yanısıra Avzarağanlıların da tarlaları bulunmaktadır. Genellikle buğday ekilen Yazı'da yola yakın iki tarla arasında hem bir su kuyusu hem de Teknepınar ismli bir pınar vardır. Teknepınar'ın suyu, Murat Sevimoğlu tarafından Mumullu Köyü mezarlığına taşınmıştır.
Cavlak Bölgesi
Cavlak: Köyün hemen alt tarafında, güneybatı istikametinde yer alır ve köye uzaklığı birkaç yüz metredir. Yamaçta bulunan bu yer, üst tarafı Kürdün Pınarı, alt tarafı ise Cavlağın Altı, Guzderesi ve Gerişin Yamacı‘yla çevrilidir. Bol suyuyla öne çıkan, On metre uzunluğunda beton bir oluğa sahip olan Cavlakta davarlar ve sığırlar öğle ve akşam sulanır, çobanlar, oluğun başında yemeklerini yiyerek istirahat ederler. Orada bulunan tarihi ve görkemli kocameşenin altında gölgede hayvanlar dinlenir ve yatarlar. Etrafı köyün tarlaları ve bostanlarıyla çevrili olan cavlak, yamaçta çimenlik bir alandır. İptal edilen bir kuyusu olduğu bilinen bu yerde, eskiden çokça erik ağacı bulunmaktaydı.
Cavlak ve Cavlak olugundan görüntüler
Karapinar
Karapınar: Köyümüzün güney istikametinde, Gövez Köyü yolundan Ömerin Göynüğü'nden sola aşağı dönülerek varılan Karapınar, köyümüze yaklaşık bir kilometre uzaklıktadır. Çukur bir vadi içerisinde yer alır. Üst kısmında Ömerin Göynüğü, Harmanyeri, Guğlek ve Çavuşun Göynüğü ile çevrilidir. Su bakımından oldukça zengin bir bölge olduğu için, 2008 yılında yedi metre uzunluğunda bir oluk yapılmıştır. Zeminden ve oluktan gelen suların etkisiyle yemyeşil bir örtüye sahiptir. Yer yer bataklıklar ve küçük göletler oluşmuştur.
Ekili tarlaların, bostan ve bahçenin olmadığı Karapınar, daha ziyade çobanların büyük ve küçükbaş hayvanlarını otlattığı, suladığı ve dinlendirdiği bir yer olmuştur. Etrafı ormanlarla çevrili olan bu bereketli yerde oluşan göletlere malak ve kömüşler balçığa yatarlar. Tam bir dinlenme yeri olan Karapınar, günümüzde de yeşil örtüsünü ve sulak zeminini muhafaza etmektedir. Bol suyunun köyümüze kazandırılması için girişimlerde bulunulmuştur.
İlk zamanlar kayalardan terlercesine damla damla gelen su, hemen önündeki bir pınarda birikirdi. Güneşin vurmadığı saatlerde pınarın suyu siyah renkte göründüğü için, bu pınara bölgeye de ismini veren 'Karapınar' adı verilmiştir. Köylü, Karapınar‘dan zaman zaman küçük su kaplarıyla kova ve yayıklarını doldurarak içme suyu ihtiyaçlarını karşılamışlardır.
Çıra: Kendiliğinden devrilen ya da orman kesiminden sonra toprak içinde kalan büyük çam ağacı köklerinin, toprak içerisinde uzun süre kalması sonucu oluşan yanıcı ve kolay tutuşan kısımdır. (Aslında çıra, çam ağaçlarının kesildikten sonra kendilerini güçlendirmek ve hasarlı yerlerini tamir etmek için salgıladığı reçinedir.) Ormandaki bu çam köklerinin etrafı açılır, küsgü ile yanlarından bastırılarak topraktan çıkarılır. Uzun ışgınlı olanların topraktan çıkarılması zor, kısa olanların ise nispeten daha kolaydır. Kağnı arabalarına yüklenerek köye getirilip evin önüne yerleştirilir. İhtiyaç oldukça, keser veya balta ile kıymıklar halinde yontularak ocak, örteyer ve sobayı tutuşturmak için kullanılır.